Friday 31 August 2012

MCDONALDS'TAN ÇOCUKLARA: BENİ SİZLER VAR ETTİNİZ




McDonalds’ın, her yaşın damak tadına hitap etmesine rağmen, en çok çocuklarla arasının iyi olduğunu söyleyebiliriz öyle değil mi?

Markanın kurucusu Ray Kroc’un, McDonalds’ı inşa ederken, ilgili pazarda en çok çocukları hedefine aldığı bir gerçek. Bunun nedeni ise bazı akademik yazarlar tarafından, çocuklar ile geleneksel anlayışlar arasındaki bağın zayıf olması olarak gösteriliyor. Açacak olursam;

McDonald’s markası, markanın vatanı Amerika’nın sahip olduğu kültürden çok farklı bir kültüre sahip ülkeler için bir Amerikan dayatması olarak algılanıp oluşabilecek bir kültür yozlaşmasının kaynağı olarak görülüyor. Bu ülkelerde açılan her yeni McDonald’s restoranı, arzu edilmeyen bir Batılılaşma sürecinin zinciri olarak kabul ediliyor. Daha doğrusu, kabul ediliyordu; çünkü bu anlayış McDonalds’ın kendini doğuda henüz kabul ettirme sürecinde çok daha belirgindi.

Söz konusu olan bu kültür farklılığının ve ticari anlamdaki etkilerinin taraflarınca pek de bilincinde olunmadığı bir kitle var ki o da çocuk kitlesi. Eşsiz bir tat ve sevilen maskot Ronald McDonald’ın katkılarıyla markaya eğlenceli bir tema yükleyen çocuklar için McDonald’s bütün eşitsizlik ve sınırların görünmez olduğu bir harikalar diyarı sayılabilir. Çocuklar Ronald’ı, onların ne istediğini bilen, daha da önemlisi, onları sipariş tezgahından oyun alanlarına kadar güvende hissettiren bir kahraman olarak görüyorlar. Bütün bunlar gözönünde bulundurulduğunda Krock’un, tüm dünya pazarında rahatlıkla yer alabilmesini kolaylaştıran çocuk kitleye yönelmesi de oldukça stratejik.

1983 yılında The Times’da yayınlanan bir makalede, yaşları 2’ye kadar düşen çocukların bile, annelerini McDonald’s restoranlarına doğru çekiştirdikleri belirtildi. Henüz çok küçük olan çocukları tarafından bu tarz yoğun bir baskıya maruz kalan ebeveynlerin ise McDonalds hakkında olumlu fikirlere sahip olması çok kolay olmadı elbette.

McDonalds’ın, çocukların akıllarını çelici, etik olmayan bir reklam politikası yürüttüğünü iddia ederek markaya karşı ayaklanmış olan pek çok ebeveynin konu olduğu haberleri okuduğumu hatırlıyorum. Fakat görüldüğü üzere hakkında çıkmış eleştirileri, geliştirdiği politikalarla eritip daha ılımlı bir yöne çekmeyi başarmış olan McDonald’s her geçen gün daha çok çocuk ve ebeveyni kazanmaya devam ediyor.

Şunu da belirtmekte fayda var ki, McDonalds’ın çocuklara cazip gelen en önemli taraflarından biri, hissettirdiği özgürlük duygusu. Günlerinin çok büyük kısmını zaten ailelerinin otoriteleri altında geçiren çocuklar için, oyun alanlarına sahip McDonald’s bir özgürlük alanı. Bu özgürlük hissini örneklendirecek bir de şahidim var.

Marka henüz drive-in, yani arabaya servis şeklinde hizmet verdiği dönemlerde, sipariş almakla yükümlü ilk görevlilerden Art Bender, ilk McDonald’s müşterisinin, kendi kendine sipariş veriyor olmaktan çok hoşnut olan 9 yaşında bir çocuk olduğunu söylüyor. Bender’ın söylediğine göre, çocuklar tezgahın yanına gelmekten ve ellerindeki hamburgerden bir yandan bir iki ısırık alırken bir yandan da diğerini sipariş ediyor olmaktan oldukça haz alıyorlar. Geriye baktıklarında arabanın içinde hala annelerini görüyorlar fakat aynı zamanda hiç olmadıkları kadar özgürler.

Fransa’daki çocuklarla yapılan röportajlara göre de McDonald’s’ta çocuklar, ailelerinden gelen minimum müdahele ile çok mutlular. Ayrıca restoranların gürültüsünün, parlak renklerinin ve çalışanların uyumluluğunun çocukları olduğu kadar rahat bir yaşam tarzına sahip olan yetişkinleri de kendine çektiğini söylemek mümkün.

Fast food sektöründeki bu lider marka her ne kadar hala pek çok ebeveyn tarafından çocuklardan uzak tutulmaya çalışılsa da, sadece kendi etrafımda, çocukları doğmadan önce, onlara McDonalds’dan asla yedirmeyeceklerini söyleyen fakat sonrasında onları en az iki haftada bir McDonald’s restoranına götürmek zorunda kalan pek çok aile biliyorum. Yani Ronald amca ortalıkta dolandığı müddetçe çocukları McDonalds'tan uzak tutmak hiç de mümkün değil.



No comments:

Post a Comment